güzel evimizi nasıl unuturum, istanbul'u bitiren en önemli değisiklik hiç kuşkusuz insanların bahçelerinden vazgeçip, beton kutuların içine tıkınmaları ile oldu, böylece ne insanlik kaldı, ne huzur ve ne de mutluluk, 1978 yılında istanbul'a gelince istanbul'un nüfusu 1 milyon kadardı, şimdi ise belki de 15 milyondan da fazla, her ne kadar istanbul nüfusu o kadar artsa da insanlar üst üste yaşamak zorunda miydi, yer mi yoktu da o kadar toprağın içerisinde topraksız kaldık, çevremizde yabani hayvan ve böcekleri de görmez olduk, ne güzeldi bahçemiz, bir değişik dünya idi, tavus kuşları, tavuk ve horozumuz, bir zamanlar kurt köpeğimiz, pazardan aldığımız sağlıksız civcivler öldüğünde döktüğümüz göz yaslari, kendinize göre bir merasim ile bahçeye gömmeler, gece ortaya çıkan bahçemizin gizemli sahipleri, kirpi, kaplumbağa, ateş böcekleri ve türlü türlü böcekler, camekanın tavanında gezinen kertenkeleler, kovaladıkça kuyruğunu bırakıp kaçmalar, zaman zaman bahçemizde konaklanan, karga, martı, güvercin ve de serçe, tabi ki bir de fare, karınca, karafatmalar, onları da unutmamak lazım, ha bir de köstebek, sabah bakmışsın bahçe delik deşik olmus, bizim dönemimizde çevrede yılan gören de olmus, ben görmedim, ama akrep gördüm, merdivenköy tepesinde saka avları, mahallenin köpekleri ile kedi avını da gördük, o nasıl vahset idi öyle, nasıl da acımasızca baktım olup bitene, şükür direkt katılmadım, ama seyirci oldum, kedi düşmanı olan sadece bizim mahallenin köpekleri de degildi ki, bir de kardeşim yusuf vardı, kedilerden nefret ederdi oldum olasi, birkaçının katili oldu, allah çocukluğuna versin deyip affetmesini umarim
5 Mart 2011 Cumartesi
27 Ocak 2011 Perşembe
racism ruins lives
ırkçılık son zamanlarda dünya'da birçok ülkede çok popüler bir gorüş, zaman zaman biz de az da olsa nasibimizi aldik, ama dünya'da insanlığa hizmet etmek olan, herkese yardım etmeyi kendine görev saymıs olan rahmetli babamın başına gelmis hayatımızda zor bir dönem teşkil etmekte ırkçılık, babam 1979 yılında Belçika'da bir türk kahvesinde arkadaşları ile sohbet edip çayını yudumlarken, kahvehane ırkçı flamanlar tarafından taranmış ve ağır bir sekilde yaralanmıştır, uzun ve tehlikeli ameliyatlar sonucunda yaklaşık bir ay kadar hastahanede birkaç ameliyat olup sağlığına zor da olsa kavuşmus, hala sırtındaki ameliyat izini hayal meyal hatırlarım, akrabalarımızdan olan sevgili songül abla yine belçika'da bir bankta kitap okurken, gözü dönmüs bir saldırgan tarafindan vurulmus, hayatta kalmayı başarmış olsa da saldırganın yine bir zenci bayan tarafindan gezdirilen kücük belçikalı çocuğun ölümüne sebep vermistir, insanlar nedense aynı soydan geldiğimizi, herkesin farklı inançları olabilecegini kabullenmek istememekte nedense, insallah insanlar günün birinde hep birlikte bu dünya'da yasama hakkımızın olduğunu ögrenir, ve barış içerisinde huzur içerisinde yaşariz
tatli aci gunleri ile universite hayatim
bakmayin bu kapı önünün bu kadar boş olmasına, normalde bu kapı önü ve üniversite bahçesi çok kalabalık olur, bu fotoğrafı kendim bir yaz günü ve hafta sonu çekilmiştir, 5 yıl boyunca istanbul üniversitesi ingilizce iktisat bölümünde okumama rağmen bizim derslerimiz amfimiz hemen ana bahçenin dışında yer alan binamızda verilmekteydi, vize ve final sınavlarımız ise merkez binada büyük amfide yapılırdı ara sıra yemekhanede yemek icin zaman zaman bu kapıdan hayranlıkla geçerdik, bu kapının yapımıda da yakın arkadaşım Murat Anet'in dedesi çalışmış, hatta soyismi aslında anıt olarak kayıt yapılması talep edilmiş ama yanlışlıkla soyisim Anet olarak kayıt edilmiş.
dekanlıkta, Sasha ve arkadaşım mehmet perincek, Mehmet Perinçek bizim ortabahar'dan küçüğümüz kendisi İstanbul Üniversitesi Tarih üzerinde araştırma uzmanı ve zaman zaman Rusya'da da görev aldığı için kendisiyle Rusya'da bulunduğumuz dönemlerde sık sık görüşürüz, ne yazık ki şu anda silahlı örgüt kurmaktan dolayı Silivri hapishanede yatmakta, inşallah en kısa zamanda özgürlüğe kavuşur, Mehmet burada bana dekanlığı gezdiriyor.
26 Ocak 2011 Çarşamba
insan gorev secmez ve verilen her gorevi ustlenirse gun gecer ama yerinde sayar
üniversite okudun da ne oldu sanki kapı gibi diploma olunca insanların sana saygıları bir kat artacak, çevren olmadıkça, olan çevrenden de faydalanmadıkça sana sahiplenen olmayacakmış, neymiş ben kendi ayaklarımın üzerinde duracağım ve hayatıma kendim yön vereceğim, bana görev veren her patrona saygı duydum, her müdürüme ne olduğunu umursamadan tanıdım emri altına girdim, ben patron olup müdür olunca, altımda çalışan insanları ezmeden sevdim, iş arkadaşlarının hep birbirlerine destek olacaklarına inandım, ama baktım kaç yıl gecti yaş gecti, insan oğlu her geçen gün daha da ezdi, olduğum yerden tepeye çıkamadan alaşagı yuvarlandım, zaman oldu dönercilik bile yaptık, hic utanmadım yaptığım işten, ama başkasının dalga konusu olduğumu hep hissettim, allah adaletinden şüphe duydum, yine de gururumu korumaya çalıştım, kim ne derse desin ben doğruyu buldum,
spor ve ben
sporu hep sevdim, kendi çapımda oldukça da başarılı oldum, her ne spor yaptıysam hep iyilerden oldum, ama çok mu iyi derseniz, o kadar da değil, ama kendime has özelliklerim ile herkesi hayran bıraktım, oldukça hızlı ve hırslıyım, iyi sıçrar, beynim ile oyunu yönlendiririm, birçok arkadaşımız profesyonel sporcu olurken, ben hep amatör ruha ait hissettim kendimi, herkesin kafayla çıktıgı topa ben ayaklarımla çıkar topu havada istop eder yere indirirdim, iyi de bir sıçraçıcıyım, neredeyse boyum yüksekliğindeki engelleri ellerimi kullanmadan aşar, kanatlanırdım, ama bu eskilerde kaldı, yaptığım sporlara gelince, futbol, basketbol, voleybol, masa tenisi, büyük tenis, buz pateni, su altı dalgıçlıgı, rollerblade, koşu,
futbolda adam geçer top geçmezlerdenim, beni geçme şansına sahip olan azdır, hatta bir gün galatasaray'da da yıllarca top oynamış mahallemizin abilerinden şükrü abi ile karşılıklı oynarken beni bir türlü geçemeyince, benim için "bunu bir türlü geçemiyorum demiştir" şaşkınlıkla, bu benim için gurur vesilesi olmuştur, benim oynadığım takımda oynayanlar hemen hemen hiç yenilmemişlerdir, tabi abartmadan söylemek gerekir ki, oynadığımız saha ebatları minyatür, veya yarı nizami sahalardır
futbolda adam geçer top geçmezlerdenim, beni geçme şansına sahip olan azdır, hatta bir gün galatasaray'da da yıllarca top oynamış mahallemizin abilerinden şükrü abi ile karşılıklı oynarken beni bir türlü geçemeyince, benim için "bunu bir türlü geçemiyorum demiştir" şaşkınlıkla, bu benim için gurur vesilesi olmuştur, benim oynadığım takımda oynayanlar hemen hemen hiç yenilmemişlerdir, tabi abartmadan söylemek gerekir ki, oynadığımız saha ebatları minyatür, veya yarı nizami sahalardır
Fenerbahcem tek sevgilim
Yıllar önceydi, o zamanlar daha futbol ile yeni yeni haşır neşir oluyoruz, Belçika'da Anvers'te yaşarken, sevgili Rıza dayım bizi Belçika'da ziyarete geliyor, ve biz 3 erkek kardeş olarak bizlere birer tane forma hediye ediyor, abime galatasaray, kardeşime fenerbahçe bana ise beşiktas forması düşüyor, dedim ya daha futbol ile yeni yeni haşır neşir oluyoruz, futbol ile az cok aşina olan bir arkadaşıma o yılın şampiyonu kim diye sorunca, fenerbahçe cevabı aldim, o dönemlerde trabzonspor liglerin tozunu atmakta, o yıl fenerbahçe aradan bir şampiyonluk kapmış, ben hemen biraz da baskı ile kardeşim Yusuf'tan Fenerbahçe formasını aldım, ve o gün bugündür Fenerbahçe'yi tutuyorum, hep futbolu sevdim, fenerbahçe aşkı hiç bitmedi, ama zamanla futbolun kapitalist yüzü beni futbola olduğu gibi fenerbahçe'ye daha soğuk bakmama neden oldu, eskiden her hangi bir spor yayını olunca televizyon önünden gitmeyen, hatta 1982 olimpiyadı oynanırken 1 ay boyunca evden çıkmayan ben artık sadece skorları öğrenmekle yetinmeye başladım, dönem dönem fenerbahçe albümü yaptım, hala birkaç tanesi tarafımdan saklanmakta, maçlara çok fazla gidemiyordum maddi imkansızlıklardan, ama zaman zaman fenerbahçe kalamış tesislerine gider fenerbahçe takımın yaptıgı antrenmanları takip ederdim, tabi o zamanlar saha daha toprak idi, ve kalamışta amatör maçlar da oynanıyordu, zamanla kalamiş tesisleri büyüdü büyüdü ve tabi ki de güzelleşti, a-takım samandıra'ya tasındı, simdi ise hemen yanında da topraktan girdiğim mütevazi evin bitmesini bekliyorum, bittikten sonra belki yine eskisi gibi antremanları izlemeyi sürdüreceğim, takım sponsor anlaşmaları ile amatör branslarda da oldukça iddialı oldu fenerbahçe, basketbol erkek ve bayan takımları son 10 yılın başarılı takımları, erkek voleybol takımı zaman zaman şampiyon oluyor, keza bayanlarda da, üstelik bu yıl büyük bir başarı gösterip dünya şampiyonu olma başarısı gösterdiler, atletizm, yüzme, boks, masa tenisi hepsi türkiye'de oldugu gibi avrupa'da da iddialı, başarıların devamını diliyorum, ama bilmenizi istediğim bir hussus var, sporu hiç bir zaman alay konusu yapmadım, ha yukarıdaki gazete ilanı, o kadar da olsun, benim de naklen seyrettiğim, üstelik moskova galatasaray derneği lokalinde seyrettiğim bu maçı unutmak mümkün mü,
ilginç bir anım ise şöyle, fenerbahçe ali şen başkanlığında ligin tozunu toprağını atmakta, o yıl ne kupa varsa hepsini alıyor, baktım ali şen arabasının arka koltuğunda stada gidiyor, kucağında türkiye kupası, daldım pencereden içeri ve müsadenizle kupaya bir dokunayım deyip dokundum, nasıl bilebilirdim ki daha 30 yıl aynı kupaya degme şansımızın olmayacağını,
ilginç bir anım ise şöyle, fenerbahçe ali şen başkanlığında ligin tozunu toprağını atmakta, o yıl ne kupa varsa hepsini alıyor, baktım ali şen arabasının arka koltuğunda stada gidiyor, kucağında türkiye kupası, daldım pencereden içeri ve müsadenizle kupaya bir dokunayım deyip dokundum, nasıl bilebilirdim ki daha 30 yıl aynı kupaya degme şansımızın olmayacağını,
24 Ocak 2011 Pazartesi
23 Ocak 2011 Pazar
rus'un turk nefreti
sibirya'da bulunurken bir sergide gordugum mamut disinden oyma yapilan bu figurde Rus'un Turk nefreti acikca gorulmekte, dev Rus askerin elinde caresiz Osmanli sultani,
meshur sultan'a mektupta, savas sonrasi rus kazaklari sultana hayali mektup ile dalga konusu etmekte
resim cok belirgin olmadigi icin burada aciklama yapmak zorundayim, ne yazik ki bu cekimi yaptigim zaman fotograf makinam yanimda olmadigi icin telefon ile cekim yapmak zorunda kaldim, sergilenen obje ittilaf guclerini temsil etmekte, ve burada osmanli sultani asagiliyici bir sekilde bir kopek olarak temsil edilmis, ne yazik ki o donemlerde osmanli cok asagilayici sekilde temsil edilmekte, ve bunun gibi benzerlik gosteren neseneler yukarida da gorulebilinir, sergilenen yer rus tarih muzesi, geziyi arkadasim tarih arastirmacisi mehmet perincek ile birlikte gerceklestirdim, onculugumde yapilan bu gezide mehmet perincek kendisine faydali olacak eserler gormesi de benim tarafimdan ayrica gurur verici bir durum,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)